Kent gezisi 

Kentte Türk – İslam mimarisi örnekleri de var. Taşköprü’nün karşısında bulunan Selçuklu eseri cami Alaaddin Keykubat döneminde yapıldığı için sultanın adı ile anılıyor. Daha yaygın olarak da Merkez Reşadiye CamiCamisi diye biliniyor.

Diğer bir cami Reşadiye. Sultan Reşat zamanında yapılmış. (1912). Caminin doğu ve batı yanındaki sundurmaları destekleyen sütunların başlık ve tabanlıklarının Korint tarzı olduğu dikkati çekiyor. Mermer ve kireçtaşından yontulmuş sütunlar yöredeki eski kalıntılardan sağlanmış.

Tevekkül Sultan Türbesi de Taşköprü’nün hemen yanında. Üzerindeki çatı sonradan yapılmış. Türbe’nin yazıtı yok ve kime ait olduğu da bilinmiyor. Selçuklu hanedanından birine ait olduğu rivayet olunan türbe halktan saygı görüyor.

Atatürk Evi Müzesi restore edilmiş güzel bir taş yapı. 1925 yılında Atatürk’ün gecelediği ev Atatürk’ün kullandığı eşyalarla birlikte müze haline getirilmiş.

Kültür Evi 1995 yılında belediye tarafından açıldı. Silifke kültürünün tanıtımı amacıyla düzenlenen evde halk müziği, halkoyunları ve tiyatro kursları düzenlenen güzel bir yapı. Bir de Kültür Sarayı var. Burası da restore edilmiş tarihi bir yapı. 

Silifke Kalesi

 

ilifke Kalesi 

Silifke Kalesi

 

Günümüz Silifke kentinin arkasını verdiği kalenin ilk kuruluşunun geç Helenistik veya erken Roma döneminde olduğu düşünülüyor. Birçok onarım ve değişiklik geçiren kalenin bugünkü görünümü Ortaçağ kalesi.

Silifke’ye hakim 185 m. yüksekliğindeki tepe üzerine kurulmuş kalenin etrafı sulu hendek ile çevrili. Oval biçimli kalede kemerli galeriler, su sarnıçları, depo ve diğer amaçlar için kullanılan yapılara ait kalıntılar bulunuyor.

Ünlü Türk gezgini Evliya Çelebi Seyahatname’sinde 17. yy.da kalenin 23 burcunun bulunduğunu, içinde cami ve 60 ev olduğunu yazıyor. Günümüzde ayakta kalan on burç var.

Tekir AmbarıTekir Ambarı

Kalenin eteğindeki Bizans yapımı su deposuna günümüzde Tekir Ambarı deniliyor. Döneminde kentin su ihtiyacını karşılayan bu büyük sarnıç 46 m. uzunluğunda, 23 m. genişliğinde ve 14 m. derinliğinde. Doğu köşesindeki helezonik merdivenle içine inilebiliyor.

Anadolu’da bulunan sarnıç mimarisinde örneği az görülen sarnıcın tüm duvarları su sızmasını önlemek ve ayrıca anıtsal bir özellik kazandırmak için düzgün kesme taslarla desteklenmiş. Uzun kenarında 8, kısa kenarında 5 yuvarlak kemerli niş oluşturulmuş.

Taşköprü (Kalycadnos Köprüsü)

Kentin ortasından geçen Göksu üzerindeki Roma köprüsü günümüzde de kullanılıyor. Köprü İ.S. 77 – 78 yıllarında Kilikia valisi Octavius Memor tarafından İmparator Vespasianus ile oğulları Titus ile Domitianus adına yaptırılmış.

Yedi gözlü köprü Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde de kullanılmış ve onarımlar görmüş.

Roma tapınağıRoma Tapınağı (Jüpiter Anıtı)

Kent merkezindeki tapınağın orijinal halinde uzun kenarlarında 14’er, kısa kenarlarında sekizer sütun bulunuyordu. On metre boyundaki Korint başlıklı bu sütunlardan sadece biri ayakta. Tapınakta 1980 yılında başlayan kazılar aralıklarla sürüyor.
İ.S. 2. yy.da yapıldığı anlaşılan tapınak, Hıristiyanlık döneminde bazı değişiklikler yapılarak kiliseye dönüştürülmüş. 5. yy.da yaşamış tarihçi Zosimos tapınağın, ovadaki ürünlere musallat olan çekirge istilasından kurtarmak için tanrı Apollon’dan yardım isteyen halka Apollon’un kuş sürüsü göndererek yardımcı olması üzerine şükran ifadesi olarak yapıldığını yazıyor. Ama Zeus’a adanan bir tapınak olduğu görüşü de ileri sürülüyor. 

 

 

Ayateklâ (Hagia Theokleia) / Meryemlik

 

 

Silifke – Taşucu yolunun 4. km.sindeki işaretten dönüp 1 km. içeriye girilince yörede Meryemlik olarak bilinen şehitliğe ulaşılıyor. Aslında daha iyi bir seçenek bugün de yürünebilen antik yoldan yürüyerek gitmek. İki bin yıllık yoldan yürümek bir başka duygu. Her yıl 13 -14 Eylül tarihinde Azize Theokleia anısına yapılan anma töreninde de bu yoldan yürünüyor. Ve mağarada ayin yapılıyor.

Burada küçük bir bekçi evi var. 09.00 – 12.00 / 13.30 – 18.00 arası açık olan ören yeri kış mevsiminde 08.00 – 17.00 arası açık. Bekçi evinin yan tarafında büyük bir sarnıç kalıntısı görülüyor.

Azizenin mezarı ise birkaç basamakla inilen bir mağara içinde.

Önce Hıristiyan inancında çok önemli yeri olan bu azizenin yaşamına göz atalım:

Azizenin bir süre yaşadığı ve kaybolduğu mağaraya birkaç basamak inilerek giriliyor. Aydınlatma bulunan mağarada ana düzlüğe (nef) varılıyor. Yan nefler orta düzlükten Dor tarzı üçer sütunlu sıralarla ayrılmış. Azize Teklâ’yı gösteren 1.70 x 1.05 metre boyutlarındaki yağlıboya tablo Çukurova Otelciler Birliği tarafından geçtiğimiz yıllarda konuldu.

Bugünkü yer altı kilisesi 4. yy.dan kalma hali. Tavanın köşelerinde renkli cam mozaiklerden parçalar görülebiliyor.

Ören yerinde başka eserler de görebiliyoruz. Yalnız apsisinin bir parçası ayakta duran kilise aslında dev bir yapıydı ve küçük bir kilisenin yerine yapılmıştı. Büyük sarnıcın 150 m. kuzeyindeki vadinin içinde de Adak Kilise var. Temelleri ve apsisinin izleri günümüze ulaşabildi. Adak kilise ile küçük kilisenin arasında hamam kalıntısı bulunuyor. Mezarlıkta anıtsal mezarlar görülüyor. Şehitlik surla çevriliydi, günümüze ulaşamadı.

 

 

Tiyatro

 

 Uzuncaburç nekropolü

 

 

 

Uzuncaburç (Diocaesarea)

 

Arkeolojik zenginliği ile de ünlü Silifke’de bu mirasın en görkemli anıtlarında birisi Uzuncaburç. Kent merkezine en uzak olan ören yerine Demircili – İmamlı – Keşlitürkmenli köylerinden geçilerek ulaşılıyor.

Halen kazıların sürdüğü ören yeri Olba Krallığı’nın kutsal alanıydı. Olba Krallığı Seleukoslar’a bağlıydı.

Roma yöreye egemen olunca bu ibadet yerini Olba’dan ayırarak bağımsız bir kent haline getirdi. Diocaesarea (Tanrı İmparator Kenti) adıyla bağımsızlaşan kent hızla gelişti. 400 x 300 m. boyutlarında bir surla çevrildi. Sütunlu caddeler, Şans Tapınağı, tiyatro, spor salonu, çeşme gibi görkemli yapılarla süslendi. Kendi adının yazılı olduğu Roma parası bastı.

Uzuncaburç deniz seviyesinden 1184 m. yüksekte. Antik kentin yapıları ile günümüz beldesinin yapıları iç içe. Antik kent Uzuncaburçlularla birlikte yeni bir hayatı yaşıyor gibi.

Sütunlu Ana Cadde

Şans Tapınağı’ndan başlayan cadde İ.S. 1. yy’da yapılmış. Kuzey kent kapısından gelen bir başka sütunlu cadde ile kesiştikten sonra sağda Zeus Tapınağı, solda Çeşme Binası’nı görüyoruz. Tören kapısından geçince sağda tiyatro var. Yol, doğu kent kapısına uzanıyor.

Tören Kapısı

Çınarlı Kahve’nin önünde,yarısı yıkılmış. Aslı beş gözlü olan anıt, törenlerin yapıldığı yerdi. Mimari ögeleri korunmuş.

Çeşme

Tören Kapısı’nın sağı ilerisinde yıkık durumda. Limonlu Çayı kaynağından 36 km.lik bir su yoluyla buraya su getirilmiş. Suyolu tünel, kanal ve arıklar şeklinde farklı bölümlerden oluşmuş. İ.S. 2. yy’a tarihleniyor.

Zeus Tapınağı

Sütunlu ana caddeye bitişik, güneydeki avlu içinde bir sütun ormanını andırıyor günümüzde. Tapınak 39.70 m. uzunluğunda ve 21.10 m. eninde tek sıra sütunlu görkemli bir yapıydı. Tapınağın Hitit Yağmur ve Fırtına Tanrısı Tarhund Tapınağı’nın yerine yapıldığı düşünülüyor.

Tapınak 5. yy’da büyük değişiklikler yapılarak kiliseye çevrilmiş.

Şans Tapınağı

Sütunlu ana caddenin başladığı yerde 5.50 m. boyundaki tek parça granit sütunlardan oluşan yapı Seleukosların Tyche, Romalıların ise Fortuna dedikleri Şans Tanrıçası’nın tapınağı.

Yazıtında: "Obrimus’un oğlu Oppius ile Leonidas’ın kızı Kyria çifti Şans Tapınağı’nı yaptırdı ve onu kente armağan ettiler." yazılı.

Kuzey kent kapısı

Dev boyutlu bir kapı. Buradaki bir yazıtta depremden zarar gördüğü ve Roma İmparatoru Theodosius’un oğulları Arcadius ile Honorius’un birlikte yönetimleri sırasında onarıldığı belirtiliyor.

Yüksek burç / Uzun Burç

Giriş kapısı güneyde olan 22.30 m. yükseklikte ve 15.70 m. uzunluk ile 12.50 m. genişlikte beş katlı yapı kentin en yüksek noktasında. Burası Olbalı rahip-kralların eviydi. İ.Ö. 3. yy’ın ikinci yarısı veya 2. yy’ın başına tarihleniyor.
Uzun Burç antik sikkelerin üzerine resmediliyordu. Antik çağda olduğu gibi bugün de kentin simgesi.

Tiyatro

Tören kapısı’nın 50 m. doğusunda, iki bin seyirci kapasiteli, sahne binası dışında iyi korunmuş durumdaki tiyatroda günümüzde de gösteriler düzenleniyor.

Demircili Anıt MezarKentte ayrıca Helenistik anıt mezar, kiliseler, antik ana mezarlık görülebilir. 

Demircili (İmbriogon) Anıt Mezarları

Silifke – Uzuncaburç yolunun 7. km’sindeki Demircili Köyü’nde, tarlaların içinde anıt mezarlar gözümüze çarpıyor. Dört mezar hemen yolun kenarında. Yapı özelliklerini gösterecek kadar ayakta kalabilen mezarlar Roma döneminden ve İ.S. 2. yy’a ait.

Ura (Olba) antik kenti

Uzuncaburç’un dört km. doğusundaki kent ayrı bir kent olmadan önce Uzuncaburç’un da bağlı olduğu büyük bir kentti.

Bir tepe üzerinde kurulu kentten günümüze çeşme binası, su kemeri, tiyatro, nekropol ve evler ulaşabildi. En dikkat çekici yapı olan çeşme Septimus Severus zamanında yapılmış. Kanal, tünel ve bir su kemeri ile Lamos (Limonlu) Deresi’nden su getirilmiş.

Nekropolün bulunduğu vadi üzerine kurulan su kemeri 150 m. uzunluğunda ve 25 m. yükseklikte.

Su kemerinin korunması için kuleler yapılmış.

Çeşmenin yanındaki tiyatronun bazı oturma sıraları ile sahnenin bir bölümü ayakta kalabilmiş.
Büyük nekropolde kaya mezarları ve lahitler görülebiliyor.

Cennet Cehennem / Korykion-Antron

Silifke - Mersin karayolunun 20. km’sinde 2 km. kuzeyde yer alan Cennet - Cehennem obrukları yöredeki diğer bir çok obruk gibi antik dönemde kutsal bir anlam taşıyordu. Narlıkuyu’da ana yoldan kuzeye ayrılan kıvrımlı yolun 2 km. ötesinde önce antik bir kentin kalıntılarına, sonra Zeus Tapınağı’na ve çok tanrılı inanca göre kutsal sayılan bu iki obruğa ve mağaralara ulaşılıyor.

Silfke’den 22, Kızkalesi’nden 7 km.

Yerli ve yabancı turistler yanında çevre halkının da kutsal duygularla ziyaret ettiği yerin girişinde otopark, .bir şeyler içilebilecek ve yenebilecek kafeterya ile hediyelik eşyalar satışı yapılan yer var.

Zeus Tapınağı

Zeus Tapınağı Cennet Çöküğü’nün güney ucunda. İlk yapı Helenistik dönemde Dor düzeninde bir tapınak olarak yapılmış. Tapınak Zeus’un Typhon’a karşı kazandığı zaferin bir simgesi olarak ona adanmış. Kuzey duvarının doğuya bakan yüzüne Helenistik ve Roma dönemlerinde tapınakta görev yapmış din adamlarının adları kazınmış. İsim yazılı taşlardan ikisi ters duruyor. Bunun nedeninin hıristiyanlık döneminde tapınağın yıkılıp aynı malzeme ile kilise yapılması sırasındaki bir dikkatsizlik olduğu düşünülüyor.

Tapınak Hıristiyanlık döneminde bütünüyle yıkılıp yerine bazilika planlı bir kilise yapılmış.

Cennet Çöküğü

Cennet Çöküğü antik çağda Korykos Mağarası olarak bilinen büyük ve derin çukurdan oluşan iki doğa harikasından birisi.
Cennete gitmek kolay değil. 450 Basamak inilecek ve sonra tekrar bu basamaklar çıkılacak. Mersin sıcağında sağlığı uygun olmayanlar yukarıdan seyretmekle yetinmeli.

Çöküğün doğu kenarında ortalarda başlayan bir yolla kayalara düzensiz olarak oyulmuş 450 basamakla çöküğün kuzeyine doğru iniliyor ve çukurun dibine ulaşılıyor. Buradan güneye doğru 300 basamakla da mağaranın ağzındaki kiliseye ulaşılıyor. Meryem Ana Kilisesi Cennet Çöküğü’nün içerisinde hıristiyanlık öncesi dönemde de tapınma yeri olan mağaranın tam ağzında bir kilise yapılmış.

Kilisenin giriş kapısı üzerindeki yazıtta, Paulus adında dindar bir şahıs tarafından Meryem Ana adına yaptırılmış olduğu yazılı. Üzerindeki kaya uzantısından dolayı ayrıca çatı yapmaya gerek duyulmamış. Çatı görevini bu kaya uzantısı görmüş. Doğusundaki apsis ile buna bitişik iki yan oda ise kubbe ile örtülmüş. 12. yy’da kubbe ve iç duvarları freskler ile süslenmiş.

Bugün konusu anlaşılamayacak kadar yıpranmış olan bu fresk aslında İsa’yı ve yanında havarilerini gösteriyormuş.

Kilise tarih olarak dışarıda bulunan tapınaktan dönüştürme bazilika ile aynı dönemde yapılmış.

Meryem AnaKilisesi’nden sonra taş döşeli basit bir yol, mağaranın içine doğru 200 m. kadar giriyor. İlerledikçe mağara derinleşiyor, daralıyor ve karanlık artıyor. Mağaranın dibine inilince yazın kaybolan yer altı deresinin coşkuyla akışının sesi duyuluyor.

Bu suyun mitolojideki Styx Irmağı ile ilişkisi olduğu düşünülüyor. Coğrafyacı Strabon bu sudan "acısu" diye söz ediyor. Yeraltı ırmağının bir kısmı Narlıkuyu Koyu’nda ortaya çıkarak denize karışıyor. O nedenle de bu koyda deniz suyu birden soğuyor.

Bu mağara antik çağda tapınak olarak kullanılıyordu ve Koriykoslu Zeus’a tapınılıyordu. Aynı zamanda rüyaların yorumlandığı, gelecekten haber verilen bir bilicilik (kehanet) merkezi olarak yüzyıllarca önemli oldu.

İnsanlar derinlerden gelen gizemli sesten etkileniyorlardı ve korkuyorlardı.

Mağaranın öbür dünyanın tanrısı Hedes’in hakimi olduğu cehenneme giden bir geçit olduğuna ve cehennem köpeği Serberus’un cehennemin girişinde beklediğine inanıyorlardı.

Cehennem Kuyusu

Cehennem veya Arasat olarak adlandırılan kuyu Cennet Çöküğü’nün 75 m. kuzey yönünde kayalar arasında. Yan yüzeyleri içbükey olduğundan dibine iniş kolay değil. Typhon’un geçici olarak tutsak edildiği yer insana ürküntü verici bir görünüme sahip.

Dilek – Astım Mağarası (Typhon’un yatağı)

Cennet Çöküğü’nün 300 m. güneybatısında yer alan yeni yapının tam ortasında 20 m. derinliğinde bir kuyu var. Bu doğal kuyunun içine demir bir döner merdiven yapılmış. Bu merdivenden mağaraya iniliyor. Aydınlatılmış mağaranın koridorları genellikle birbiri ile bağlantılı. Toplam 200 m. kadar. Koridorlardaki dikit ve sarkıtlarla diğer mağara amorf oluşumlar isterseniz kuşa, isterseniz deveye benzetilebilir.

Mağaranın ortalama ısısı 14 derece, nem ise yazın % 85, kışın % 98 oluyor. Mağaradaki bu havanın astım hastalığına iyi geldiğine inanılıyor. Ve sadece çevreden değil çok uzaklardan bile astım hastaları şifa bulmak için buraya geliyor.

Mitolojide ve bazı yazarlara göre burası ejderha Typhon’un yatağıdır.

Typhon ile Zeus arasındaki amansız kavganın bir bölümünün bu mağarada geçtiğini ve Typhon’un yenildiğinde de cehennem kuyusunda tutsak edildiğini artık biliyoruz.

Cennet – Cehennem ve Dilek – Astım mağaraları tarih boyunca hep kutsal sayıldı. Günümüzde de farklı inançlardan insanlar kutsal sayıyorlar ve adak adıyorlar..

Çevredeki ağaçlara, çalılara bağlanmış bez parçaları da dilek tutup adak adayanların işi.

Cennet – Cehennem alanına girerken yolun iki yanında antik kalıntılar göze çarpıyor. Bunlar bir Bizans kentine ait. Ayakta kalabilmiş kemerler, kapı söveleri, sarnıçlar, taş mezarlar, kaya mezarları görülüyor. Ancak bugüne kadar bilimsel bir araştırma yapılmamış.

Mezgitkale (Korkusuz Kral)

Paslı Köyü’ndeki yapı aslında kale değil ama yörede Mezgitkale olarak biliniyor. Burası Roma dönemine ait bir anıt mezar. Yazılı belgelerde adı Korkusuz Satrap Mezarı.

Altı katlı apartman yüksekliğinde, çatısı dahil her şeyiyle sağlam bir yapı. Ölümsüzleştirdiği kişinin kim olduğu bilinmiyor. Ancak yan duvardaki penis kabartmasından "iktidar sahibi" biri olduğu anlaşılıyor. Ancak bu kabartma kırık. Çevredeki köylüler birkaç yıl önce kırıldığını söylüyorlar. Köyün ahlak anlayışına uygun bulmadıkları anlaşılıyor.

Susanoğlu, Narlıkuyu

Yazlık konutçuların çok rağbet ettikleri eski Susanoğlu Köyü üç köyün birleştirilmesi ile Atakent olarak belediye yapıldı. Otellerin de bulunduğu bu modernleşmiş yerleşimi geçtikten sonra Narlıkuyu’ya ulaşılıyor.

Silfke’nin 20 km. doğusunda, Kızkalesi’ne ise beş km. uzaklıktaki Narlıkuyu, balıkçı lokantaları ile tanınıyor.

Narlıkuyu dalma meraklıların da ilgisini çeken yerlerden. Cehennem’de söz ettiğimiz yeraltı ırmağının denize karıştığı yer de Narlıkuyu sahili. Bu çevrede yüzerken suyun birden soğuduğu fark edilir. Ağzınıza alırsanız tuz oranının da düştüğü kolayca hissedilir. Bu değişikliği sağlayan ünlü Cehennem Obruğu’ndan gelen yer altı ırmağıdır.

Sevimli koydaki lokantaların önünde, denizde yüzen ördekler yemek yiyenlerin atacakları ekmekleri bekliyor. Aralarda aynı niyetle dolaşan küçük balıklar da görülüyor. Ördekler tatlı suyu severler, denizle ilgileri yoktur aslında. Ama bu koyun suyu çok tuzlu Akdeniz suyundan farklılaşıp çok düşük tuz oranında olduğu için ördekler bunun farkında.

Akdeniz’in suyunda tuz oranı yüksek. Denizden çıktıktan sonra duş yapılmazsa vücutta tuzu hissedersiniz. Oysa bu koyda duş yapılması da idare edilebiliyor.

Denizin tuzu ile ilgili son bir noktayı da belirtelim. Tuz oranı düşük denizlerin balıkları daha lezzetli olur. Soğuk ve az tuzlu su balığın etini daha diri yapar; bu da lezzeti artırır. Narlıkuyu’nun balık lokantalarının bu kadar ünlenmesinde belki bunun da katkısı vardır.
Narlıkuyu öteden beri turizmde adı geçen bir yerdi. Son yıllarda Mersin turizmindeki genel atağa da ayak uyduruyor.

Antik Çağ’da Cennet – Cehennem’e, tapınma amacıyla gelenler için bir kapı görevi yapıyordu. Yani turizmle ilgisi antik çağa dayanıyor, denilebilir. Orta Çağ’da ismi Porto Calamie idi. Bu yerleşim görkemli bir hamama sahipti, günümüze su havuzu ile yıkanma bölümündeki taban mozaiki ulaşabildi,

Üç Güzeller / Poimenios’un hamamı

Denize çok yakın, birkaç metre mesafedeki taş yapı içinde İ.S. 4. yy’ın ikinci yarısından kalma sanatsal değeri çok yüksek bir mozaik korunuyor. Doğu Roma İmparatorluğu’nda yüksek bir devlet görevlisi olduğu anlaşılan Poimenios, koydaki "gizemli" tatlı su kaynağından yararlanarak bir hamam yaptırmış. Hamamın tabanına Cennet Kızları’nı (Hurileri) simgeleyen bir de mozaik yaptırmış.

Küçük, renkli küp taşlardan yapılan mozaik tablonun yazıtında "Ey konuk dost ! Şimdiye kadar kayıp olan bu güzel hamam suyunu kimin yeniden bulup ortaya çıkardığını öğrenmek istiyorsan bil ki o, imparatorlarla dostluk kuran, onların arkadaşı olan, Kutsal Adaları dürüstçe yöneten Poimenios’tur."

Anlaşılan Poimenios, Prens Adaları olarak da anılan İstanbul Adaları’nın (Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalı Ada ve Sedef Adası) yöneticisiymiş. Narlıkuyu’da neden ev yaptırdığı ise bilinmiyor.

Doğrusu yaşamak için İstanbul’un en güzel yerlerinden Adalar’ı ve Akdeniz’in en güzel yerlerinden Narlıkuyu’yu seçtiğine göre çok zevkli ve keyfine düşkün biri olduğunu tereddüt etmeden söyleyebiliriz. Zaten hamamda gördüğümüz "Üç Güzeller" diye tanınan mozaik de buna işaret ediyor.

Nus Çeşmesi

Antikçağ çeşmesinin suyunun da hamamla aynı kaynaktan beslendiği tahmin edilebilir. Romalı yazar Pilinus bu ünlü çeşmeden söz ederken suyunun sırrına değiniyor ve çeşmeden su içenlerin kendilerini "daha güzel ve daha akıllı" hissettiklerini yazıyor.
Antikçağın bu sihirli suyu günümüzde de balık lokantalarının bulunduğu yerde, kayaların arasından çağıldayarak çıkıp denize karışıyor.
Bu suyun, Cehennem Mağarası’nda insanları ürküten sesi çıkaran yeraltı ırmağı olduğundan kimsenin kuşkusu yok.
Yoksa sıradan bir su kaynağına kimse bu kadar keramet yüklemezdi.

Silifke Folkloru

Silifke halkoyunları Türkiye’de olduğu kadar uluslararası alanda da tanınıyor. Folklor ekibi birçok uluslararası yarışmada ödüller kazandı.

Yörük -Türkmen kültürünü yansıtan halk dansları kadar türküleri ile de ünlü folkloru çok hareketli ve çok renkli. Geleneksel seyirlik oyunlarla zenginleşen folklorun yaşatılması ve geliştirilmesi için belediye ve sivil toplum kuruluşları çabalarını aralıksız sürdürüyorlar.
Silifke’nin yoğurdu ünlü ama sanırız "Silifke’nin Yoğurdu / Kız seni kimler doğurdu" diye başlayan türküsü daha da ünlü
.