Arkeolojik zenginliği ile de ünlü
Silifke’de bu mirasın en görkemli anıtlarında birisi Uzuncaburç. Kent
merkezine en uzak olan ören yerine Demircili – İmamlı – Keşlitürkmenli
köylerinden geçilerek ulaşılıyor.
Halen kazıların sürdüğü ören yeri
Olba Krallığı’nın kutsal alanıydı. Olba Krallığı Seleukoslar’a bağlıydı.
Roma yöreye egemen olunca bu
ibadet yerini Olba’dan ayırarak bağımsız bir kent haline getirdi.
Diocaesarea (Tanrı İmparator Kenti) adıyla bağımsızlaşan kent hızla
gelişti. 400 x 300 m. boyutlarında bir surla çevrildi. Sütunlu caddeler,
Şans Tapınağı, tiyatro, spor salonu, çeşme gibi görkemli yapılarla
süslendi. Kendi adının yazılı olduğu Roma parası bastı.
Uzuncaburç deniz seviyesinden
1184 m. yüksekte. Antik kentin yapıları ile günümüz beldesinin yapıları
iç içe. Antik kent Uzuncaburçlularla birlikte yeni bir hayatı yaşıyor
gibi.
Sütunlu Ana Cadde
Şans Tapınağı’ndan başlayan cadde
İ.S. 1. yy’da yapılmış. Kuzey kent kapısından gelen bir başka sütunlu
cadde ile kesiştikten sonra sağda Zeus Tapınağı, solda Çeşme Binası’nı
görüyoruz. Tören kapısından geçince sağda tiyatro var. Yol, doğu kent
kapısına uzanıyor.
Tören
Kapısı
Çınarlı Kahve’nin önünde,yarısı
yıkılmış. Aslı beş gözlü olan anıt, törenlerin yapıldığı yerdi. Mimari
ögeleri korunmuş.
Çeşme
Tören Kapısı’nın sağı ilerisinde
yıkık durumda. Limonlu Çayı kaynağından 36 km.lik bir su yoluyla buraya
su getirilmiş. Suyolu tünel, kanal ve arıklar şeklinde farklı
bölümlerden oluşmuş. İ.S. 2. yy’a tarihleniyor.
Zeus
Tapınağı
Sütunlu ana caddeye bitişik,
güneydeki avlu içinde bir sütun ormanını andırıyor günümüzde. Tapınak
39.70 m. uzunluğunda ve 21.10 m. eninde tek sıra sütunlu görkemli bir
yapıydı. Tapınağın Hitit Yağmur ve Fırtına Tanrısı Tarhund Tapınağı’nın
yerine yapıldığı düşünülüyor.
Tapınak 5. yy’da büyük
değişiklikler yapılarak kiliseye çevrilmiş.
Şans
Tapınağı
Sütunlu ana caddenin başladığı
yerde 5.50 m. boyundaki tek parça granit sütunlardan oluşan yapı
Seleukosların Tyche, Romalıların ise Fortuna dedikleri Şans
Tanrıçası’nın tapınağı.
Yazıtında: "Obrimus’un oğlu
Oppius ile Leonidas’ın kızı Kyria çifti Şans Tapınağı’nı yaptırdı ve onu
kente armağan ettiler." yazılı.
Kuzey
kent kapısı
Dev boyutlu bir kapı. Buradaki
bir yazıtta depremden zarar gördüğü ve Roma İmparatoru Theodosius’un
oğulları Arcadius ile Honorius’un birlikte yönetimleri sırasında
onarıldığı belirtiliyor.
Yüksek
burç / Uzun Burç
Giriş kapısı güneyde olan 22.30
m. yükseklikte ve 15.70 m. uzunluk ile 12.50 m. genişlikte beş katlı
yapı kentin en yüksek noktasında. Burası Olbalı rahip-kralların eviydi.
İ.Ö. 3. yy’ın ikinci yarısı veya 2. yy’ın başına tarihleniyor.
Uzun Burç antik sikkelerin üzerine resmediliyordu. Antik çağda olduğu
gibi bugün de kentin simgesi.
Tiyatro
Tören kapısı’nın 50 m. doğusunda,
iki bin seyirci kapasiteli, sahne binası dışında iyi korunmuş durumdaki
tiyatroda günümüzde de gösteriler düzenleniyor.
Kentte
ayrıca Helenistik anıt mezar, kiliseler, antik ana mezarlık
görülebilir.
Demircili
(İmbriogon) Anıt Mezarları
Silifke – Uzuncaburç yolunun 7.
km’sindeki Demircili Köyü’nde, tarlaların içinde anıt mezarlar gözümüze
çarpıyor. Dört mezar hemen yolun kenarında. Yapı özelliklerini
gösterecek kadar ayakta kalabilen mezarlar Roma döneminden ve İ.S. 2.
yy’a ait.
Ura (Olba)
antik kenti
Uzuncaburç’un dört km.
doğusundaki kent ayrı bir kent olmadan önce Uzuncaburç’un da bağlı
olduğu büyük bir kentti.
Bir tepe üzerinde kurulu kentten
günümüze çeşme binası, su kemeri, tiyatro, nekropol ve evler ulaşabildi.
En dikkat çekici yapı olan çeşme Septimus Severus zamanında yapılmış.
Kanal, tünel ve bir su kemeri ile Lamos (Limonlu) Deresi’nden su
getirilmiş.
Nekropolün bulunduğu vadi üzerine
kurulan su kemeri 150 m. uzunluğunda ve 25 m. yükseklikte.
Su kemerinin korunması için
kuleler yapılmış.
Çeşmenin yanındaki tiyatronun
bazı oturma sıraları ile sahnenin bir bölümü ayakta kalabilmiş.
Büyük nekropolde kaya mezarları ve lahitler görülebiliyor.
Cennet
Cehennem / Korykion-Antron
Silifke - Mersin karayolunun 20.
km’sinde 2 km. kuzeyde yer alan Cennet - Cehennem obrukları yöredeki
diğer bir çok obruk gibi antik dönemde kutsal bir anlam taşıyordu.
Narlıkuyu’da ana yoldan kuzeye ayrılan kıvrımlı yolun 2 km. ötesinde
önce antik bir kentin kalıntılarına, sonra Zeus Tapınağı’na ve çok
tanrılı inanca göre kutsal sayılan bu iki obruğa ve mağaralara
ulaşılıyor.
Silfke’den 22, Kızkalesi’nden 7
km.
Yerli ve yabancı turistler
yanında çevre halkının da kutsal duygularla ziyaret ettiği yerin
girişinde otopark, .bir şeyler içilebilecek ve yenebilecek kafeterya ile
hediyelik eşyalar satışı yapılan yer var.
Zeus
Tapınağı
Zeus Tapınağı Cennet Çöküğü’nün
güney ucunda. İlk yapı Helenistik dönemde Dor düzeninde bir tapınak
olarak yapılmış. Tapınak Zeus’un Typhon’a karşı kazandığı zaferin bir
simgesi olarak ona adanmış. Kuzey duvarının doğuya bakan yüzüne
Helenistik ve Roma dönemlerinde tapınakta görev yapmış din adamlarının
adları kazınmış. İsim yazılı taşlardan ikisi ters duruyor. Bunun
nedeninin hıristiyanlık döneminde tapınağın yıkılıp aynı malzeme ile
kilise yapılması sırasındaki bir dikkatsizlik olduğu düşünülüyor.
Tapınak Hıristiyanlık döneminde
bütünüyle yıkılıp yerine bazilika planlı bir kilise yapılmış.
Cennet
Çöküğü
Cennet Çöküğü antik çağda Korykos
Mağarası olarak bilinen büyük ve derin çukurdan oluşan iki doğa
harikasından birisi.
Cennete gitmek kolay değil. 450 Basamak inilecek ve sonra tekrar bu
basamaklar çıkılacak. Mersin sıcağında sağlığı uygun olmayanlar
yukarıdan seyretmekle yetinmeli.
Çöküğün doğu kenarında ortalarda
başlayan bir yolla kayalara düzensiz olarak oyulmuş 450 basamakla
çöküğün kuzeyine doğru iniliyor ve çukurun dibine ulaşılıyor. Buradan
güneye doğru 300 basamakla da mağaranın ağzındaki kiliseye ulaşılıyor.
Meryem Ana Kilisesi Cennet Çöküğü’nün içerisinde hıristiyanlık öncesi
dönemde de tapınma yeri olan mağaranın tam ağzında bir kilise yapılmış.
Kilisenin giriş kapısı üzerindeki
yazıtta, Paulus adında dindar bir şahıs tarafından Meryem Ana adına
yaptırılmış olduğu yazılı. Üzerindeki kaya uzantısından dolayı ayrıca
çatı yapmaya gerek duyulmamış. Çatı görevini bu kaya uzantısı görmüş.
Doğusundaki apsis ile buna bitişik iki yan oda ise kubbe ile örtülmüş.
12. yy’da kubbe ve iç duvarları freskler ile süslenmiş.
Bugün konusu anlaşılamayacak
kadar yıpranmış olan bu fresk aslında İsa’yı ve yanında havarilerini
gösteriyormuş.
Kilise tarih olarak dışarıda
bulunan tapınaktan dönüştürme bazilika ile aynı dönemde yapılmış.
Meryem AnaKilisesi’nden sonra taş
döşeli basit bir yol, mağaranın içine doğru 200 m. kadar giriyor.
İlerledikçe mağara derinleşiyor, daralıyor ve karanlık artıyor.
Mağaranın dibine inilince yazın kaybolan yer altı deresinin coşkuyla
akışının sesi duyuluyor.
Bu suyun mitolojideki Styx Irmağı
ile ilişkisi olduğu düşünülüyor. Coğrafyacı Strabon bu sudan "acısu"
diye söz ediyor. Yeraltı ırmağının bir kısmı Narlıkuyu Koyu’nda ortaya
çıkarak denize karışıyor. O nedenle de bu koyda deniz suyu birden
soğuyor.
Bu mağara antik çağda tapınak
olarak kullanılıyordu ve Koriykoslu Zeus’a tapınılıyordu. Aynı zamanda
rüyaların yorumlandığı, gelecekten haber verilen bir bilicilik (kehanet)
merkezi olarak yüzyıllarca önemli oldu.
İnsanlar derinlerden gelen
gizemli sesten etkileniyorlardı ve korkuyorlardı.
Mağaranın öbür dünyanın tanrısı
Hedes’in hakimi olduğu cehenneme giden bir geçit olduğuna ve cehennem
köpeği Serberus’un cehennemin girişinde beklediğine inanıyorlardı.
Cehennem
Kuyusu
Cehennem veya Arasat olarak
adlandırılan kuyu Cennet Çöküğü’nün 75 m. kuzey yönünde kayalar
arasında. Yan yüzeyleri içbükey olduğundan dibine iniş kolay değil.
Typhon’un geçici olarak tutsak edildiği yer insana ürküntü verici bir
görünüme sahip.
Dilek
– Astım Mağarası (Typhon’un yatağı)
Cennet Çöküğü’nün 300 m.
güneybatısında yer alan yeni yapının tam ortasında 20 m. derinliğinde
bir kuyu var. Bu doğal kuyunun içine demir bir döner merdiven yapılmış.
Bu merdivenden mağaraya iniliyor. Aydınlatılmış mağaranın koridorları
genellikle birbiri ile bağlantılı. Toplam 200 m. kadar. Koridorlardaki
dikit ve sarkıtlarla diğer mağara amorf oluşumlar isterseniz kuşa,
isterseniz deveye benzetilebilir.
Mağaranın ortalama ısısı 14
derece, nem ise yazın % 85, kışın % 98 oluyor. Mağaradaki bu havanın
astım hastalığına iyi geldiğine inanılıyor. Ve sadece çevreden değil çok
uzaklardan bile astım hastaları şifa bulmak için buraya geliyor.
Mitolojide ve bazı yazarlara göre
burası ejderha Typhon’un yatağıdır.
Typhon ile Zeus arasındaki
amansız kavganın bir bölümünün bu mağarada geçtiğini ve Typhon’un
yenildiğinde de cehennem kuyusunda tutsak edildiğini artık biliyoruz.
Cennet – Cehennem ve Dilek –
Astım mağaraları tarih boyunca hep kutsal sayıldı. Günümüzde de farklı
inançlardan insanlar kutsal sayıyorlar ve adak adıyorlar..
Çevredeki ağaçlara, çalılara
bağlanmış bez parçaları da dilek tutup adak adayanların işi.
Cennet – Cehennem alanına
girerken yolun iki yanında antik kalıntılar göze çarpıyor. Bunlar bir
Bizans kentine ait. Ayakta kalabilmiş kemerler, kapı söveleri,
sarnıçlar, taş mezarlar, kaya mezarları görülüyor. Ancak bugüne kadar
bilimsel bir araştırma yapılmamış.
Mezgitkale (Korkusuz Kral)
Paslı Köyü’ndeki yapı aslında
kale değil ama yörede Mezgitkale olarak biliniyor. Burası Roma dönemine
ait bir anıt mezar. Yazılı belgelerde adı Korkusuz Satrap Mezarı.
Altı katlı apartman
yüksekliğinde, çatısı dahil her şeyiyle sağlam bir yapı.
Ölümsüzleştirdiği kişinin kim olduğu bilinmiyor. Ancak yan duvardaki
penis kabartmasından "iktidar sahibi" biri olduğu anlaşılıyor. Ancak bu
kabartma kırık. Çevredeki köylüler birkaç yıl önce kırıldığını
söylüyorlar. Köyün ahlak anlayışına uygun bulmadıkları anlaşılıyor.
Susanoğlu,
Narlıkuyu
Yazlık konutçuların çok rağbet
ettikleri eski Susanoğlu Köyü üç köyün birleştirilmesi ile Atakent
olarak belediye yapıldı. Otellerin de bulunduğu bu modernleşmiş
yerleşimi geçtikten sonra Narlıkuyu’ya ulaşılıyor.
Silfke’nin 20 km. doğusunda,
Kızkalesi’ne ise beş km. uzaklıktaki Narlıkuyu, balıkçı lokantaları ile
tanınıyor.
Narlıkuyu
dalma meraklıların da ilgisini çeken yerlerden. Cehennem’de söz
ettiğimiz yeraltı ırmağının denize karıştığı yer de Narlıkuyu sahili. Bu
çevrede yüzerken suyun birden soğuduğu fark edilir. Ağzınıza alırsanız
tuz oranının da düştüğü kolayca hissedilir. Bu değişikliği sağlayan ünlü
Cehennem Obruğu’ndan gelen yer altı ırmağıdır.
Sevimli koydaki lokantaların
önünde, denizde yüzen ördekler yemek yiyenlerin atacakları ekmekleri
bekliyor. Aralarda aynı niyetle dolaşan küçük balıklar da görülüyor.
Ördekler tatlı suyu severler, denizle ilgileri yoktur aslında. Ama bu
koyun suyu çok tuzlu Akdeniz suyundan farklılaşıp çok düşük tuz oranında
olduğu için ördekler bunun farkında.
Akdeniz’in suyunda tuz oranı
yüksek. Denizden çıktıktan sonra duş yapılmazsa vücutta tuzu
hissedersiniz. Oysa bu koyda duş yapılması da idare edilebiliyor.
Denizin tuzu ile ilgili son bir
noktayı da belirtelim. Tuz oranı düşük denizlerin balıkları daha
lezzetli olur. Soğuk ve az tuzlu su balığın etini daha diri yapar; bu da
lezzeti artırır. Narlıkuyu’nun balık lokantalarının bu kadar
ünlenmesinde belki bunun da katkısı vardır.
Narlıkuyu öteden beri turizmde adı geçen bir yerdi. Son yıllarda Mersin
turizmindeki genel atağa da ayak uyduruyor.
Antik Çağ’da Cennet – Cehennem’e,
tapınma amacıyla gelenler için bir kapı görevi yapıyordu. Yani turizmle
ilgisi antik çağa dayanıyor, denilebilir. Orta Çağ’da ismi Porto Calamie
idi. Bu yerleşim görkemli bir hamama sahipti, günümüze su havuzu ile
yıkanma bölümündeki taban mozaiki ulaşabildi,
Üç
Güzeller / Poimenios’un hamamı
Denize çok yakın, birkaç metre
mesafedeki taş yapı içinde İ.S. 4. yy’ın ikinci yarısından kalma
sanatsal değeri çok yüksek bir mozaik korunuyor. Doğu Roma
İmparatorluğu’nda yüksek bir devlet görevlisi olduğu anlaşılan Poimenios,
koydaki "gizemli" tatlı su kaynağından yararlanarak bir hamam yaptırmış.
Hamamın tabanına Cennet Kızları’nı (Hurileri) simgeleyen bir de mozaik
yaptırmış.
Küçük, renkli küp taşlardan
yapılan mozaik tablonun yazıtında "Ey konuk dost ! Şimdiye kadar kayıp
olan bu güzel hamam suyunu kimin yeniden bulup ortaya çıkardığını
öğrenmek istiyorsan bil ki o, imparatorlarla dostluk kuran, onların
arkadaşı olan, Kutsal Adaları dürüstçe yöneten Poimenios’tur."
Anlaşılan Poimenios, Prens
Adaları olarak da anılan İstanbul Adaları’nın (Büyükada, Heybeliada,
Burgazada, Kınalı Ada ve Sedef Adası) yöneticisiymiş. Narlıkuyu’da neden
ev yaptırdığı ise bilinmiyor.
Doğrusu yaşamak için İstanbul’un
en güzel yerlerinden Adalar’ı ve Akdeniz’in en güzel yerlerinden
Narlıkuyu’yu seçtiğine göre çok zevkli ve keyfine düşkün biri olduğunu
tereddüt etmeden söyleyebiliriz. Zaten hamamda gördüğümüz "Üç Güzeller"
diye tanınan mozaik de buna işaret ediyor.
Nus
Çeşmesi
Antikçağ çeşmesinin suyunun da
hamamla aynı kaynaktan beslendiği tahmin edilebilir. Romalı yazar
Pilinus bu ünlü çeşmeden söz ederken suyunun sırrına değiniyor ve
çeşmeden su içenlerin kendilerini "daha güzel ve daha akıllı"
hissettiklerini yazıyor.
Antikçağın bu sihirli suyu günümüzde de balık lokantalarının bulunduğu
yerde, kayaların arasından çağıldayarak çıkıp denize karışıyor.
Bu suyun, Cehennem Mağarası’nda insanları ürküten sesi çıkaran yeraltı
ırmağı olduğundan kimsenin kuşkusu yok.
Yoksa sıradan bir su kaynağına kimse bu kadar keramet yüklemezdi.
Silifke
Folkloru